Bugünden..

Aklı başında bir adamın sözünü etmekten en çok zevk alacağı konu nedir ,bilir misiniz?Yanıt:Yine kendisi..Öyleyse kendimden söz edeyim biraz..Dostoyevski/Yeraltından Notlar

31 Ocak 2009 Cumartesi

Benjamin Button'ın tuhaf hikayesi


Hem o kadar yakışıklı hem de o kadar kabiliyetli.Kimden bahsediyoruz,tabii ki Brad Pitt'ten.Her rolün hakkını veriyor büyük bir ustalıkla.Benjamin Button'un tuhaf hikayesinde de gene muhteşem oyunculuğunu konuşturuyor.Filmde sadece Brad Pitt öne çıkmıyor tabii ki. İlk öncelikle senaryosu çok ilginç.Film kalite kokuyor her sahnesinde çünkü kameranın arkasında David Fincher var.

1918 yılında Amerikan başkanının da hazır bulunduğu bir açılış töreninde saatçi ustası Bay Cake kendi yaptığı saatini hizmete sunar.Fakat o da ne?Saat geriye doğru gidiyor?Sebebini de açıklıyor .Savaşta biricik oğlunu kaybetmiştir ve zamanı geriye getirmek için saati öylece yapmıştır.Tam o saatte şehirde bir bebek dünyaya gelir.Doğum anında annesi ölen bebek çok yaşlı doğmuştur ve çok ilginç bir şekilde yıllar geçtikçe gençleşmektedir.Neyse daha fazla anlatmayayım zaten hepsini anlatamam çünkü 2 saat 43 dakika sürüyor.Bir de bu seneryo ya aşk da eklediğinizde müthiş bir film ortaya çıkıyor.

Zaman kavramını çok iyi analiz ediyor film.Benjamin'in gençleşirken ölüme yaklaşması.Daisy rolündeki Cate Blanchett'le hakkaten tuhaf ilişkisi.Birinin gençleşirken diğerinin ihtiyarlaması.Benjamin'in yaklaşan sonunu kafalara vura vura izlettiriyor.

Diyeceğim şu dur ki,film gelince gidin hemen.13 dalda Oscar adaylığı olduğunu da ekleyeyim.

Reklamlar üzerine

*Cem Yılmaz ve türk telekom reklamı Galiba Cem Yılmaz'ın ilgili kuruluşla 2 haftada bir yeni bir reklam yapılmasına dair bir kontratı var ki bu kadar sık espri bulmak sanatçıyı zor durumda bırakıyor. "nazar etme ne olur çalış seninde olur" reklamı ne kadar basit kaldı,fark ettiyseniz.Yılmaz'ın klasına yakışmayacak ölçüde kötü,taa ortaokul sıralarında yapılan espri türü.İnişte galiba.
*Akbank ve hareketli adamlar Hiç bir banka reklamından haz almadım zaten.Dakikalarca ve sık sık yayınlananlar özellikle.Akbank'ın bir klasik haline insan yapımı görsel şovlar artık baydı.Yeni bir şeyler bulmaları gerekir.

30 Ocak 2009 Cuma

HASTA


Obama "kimsesizlerin kimsesi" olurken beni de unutmaz inşallah.Çünkü sendrom üstüne sendrom yaşadığım şu orta yaş çıkmazında bir de hastalık ekleniverdi.Hastalık ama ne hastalık.Grip ama ne grip.Yüksek ateş,öksürük.burun akıntısı , halsizlik,başağrısı..Ne üçü ,beşi altısı bir arada.O kadar berbat bir halim var ki mezardan dedem çıksa daha dinç gözükür.

Uzun zamandır bir hayalim vardı ;eskiden kalma daha çok şimdilerde sit alanı ilan edilen taş evlerde hayat inşa etmek.Bu yarıyıl tatilinde bu hayalim gerçekleşti bir parça.Kalmaya başladım bu tarihi yapılardan birisinde.Ama o da ne ? Bir kere O taş yapılar dışardan göründüğü gibi değil. Hastalığa pek müsait.Ben de oluverdim. Özellikle bir gece sabahı bulamam diye düşündüm.Allaha şükür,halan ayaktayım.

Çok yazamayacağım ama şunu söyliyeyim,aman efendim bu kış günü oturun oturduğunuz yerde,sıcak döşeğinizde,gitmeyin bilmediğiniz yerlere..Hadi sağlıcakla kalın.

11 Ocak 2009 Pazar

Neden Evlilik?


İnsan ne için evlenmeli? aşık olduğu kişiyle her zaman beraber olmak için mi? yada fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak için mi? yada bir aile kurmak için mi..konuşalım üzerinde..


aşk: tek kelime ile saman alevi.. 1 andan en fazla 3 yıla kadar süren olağan dışı bir durum..bir akıl tutulması..esaret zamanı.."içerde " yatılan günler..bencil,egoist zamanlar.. içinde çokça kıskançlık,karşılık beklenilen paranoyak günler.. sonunda hüsranın olduğu bir ayrılığın mukadder olduğu aniden unutulup aslında ara ara hatırlanıp bazen özlem çoğu zaman da vicdan azaplarıyla hatırlanan aşk için evlenilir mi sizce? Hem ne demiş şair ve müzisyen Leo Ferre :


"Zamanla..


Zamanla siliniyor her şey


İnsan kendini topallayan bir at gibi ihtiyar hissediyor


Ölüm atağında buz kesmiş gibi


Sanki bir başına kalmış ama gamsız


ve kaybolan yıllar tarafından kandırılmış


ve gerçekten...zaman geçtikçe...artık kimseyi sevemez hale geliyoruz"


fizyolojik gereksinimler: biliyormusun,dokunana kadar herşey güzeldir,dokunduğun an kaybetmeye başlarsın, aşk bile sönmeye başlar..ilişki başka bir raya oturur.. çok kısa süren bir zevk insanın koca ,karmaşık hayatını yönlendirir mi sence? asla..


aile kurmak: doğru cevap bu sanki..neslin devamı için evlenilir . hayatın döngüsü için..çocuk yapmak ,büyütmek ,beslemek ve O nun da aile kurmasına yardımcı olmak için.. bu görevini yaptığında sana ödüller verilir..yalnızlıktan seni alıkoyan bir hayat arkadaşın olur, dertlerini,sevinçlerini paylaştığın bir sırdaş..fiziksel olarak seni daha iyi hale getirir.. sevme ,sevilme,korunma duygularını karşılar..vs vs..


oysa şimdi öyle mi..evlilik kurumuna ne kadar da yanlış değer atfediliyor..evlilik bunu kaldıramıyor ve sonucunda boşanmalar hızla artıyor.. evlilik kurumu içindeki kadın kendisine olmaması gereken roller üstleniyor bunun karşısında erkek merhametsizleşiyor ,eşine duyacağı şefkati yitiriyor ve aileler yıkılıyor,hayatlar alt üst oluyor..ömür boyu sürecek travmalar geride kalıyor .Toplum zedeleniyor,değer yargısı ilkelleşiyor,bencilleşiyor,kuvvetli bir güvensizlik duygusu herkesi sarıp sarmalıyor.Mutsuzluk hakim oluyor, yaşamak duygusu ,canlı kalma dürtüsü anlam yitiriyor son'a yaklaşılıyor..


gençler.. duygularının esiri gençler....en laf dinlemez çağınızda hayatınızı ipotek altına alacak yanlışlar yapmayın.. başka'sını dinleyin,mantığınızı çalıştırın,sebep sonuç ilişkisi kurun ve mutlu olun..