Bugünden..

Aklı başında bir adamın sözünü etmekten en çok zevk alacağı konu nedir ,bilir misiniz?Yanıt:Yine kendisi..Öyleyse kendimden söz edeyim biraz..Dostoyevski/Yeraltından Notlar

4 Aralık 2010 Cumartesi

Kitap okumaya başladım,yaşasın!


Biyografiler en iyileri.Hele başarılı insanların hayat hikayelerini okumak çok faydalı .Gerçi başarısız adamların biyografisi yazılmıyor gibi.Galiba Hitler de Saddam Hüseyin de başarılı sayılır çünkü adamlar meşhur olmuşlar,herkes tanıdı.Dünyanın gelmiş geçmiş tüm dikatörleri,zalimleri başarılı sayılır,Casanova dan tut meşhur hayat kadını................. ya kadar.Hakikaten şimdi aklıma geldi de meşhur Casanova oluyor da meşhur orospu neden olmuyor?Cevabını bilemeyeceğim sorular bunlar.Konu böyle nereye gitti allahını seversen;Narziss.Okuduğum bir biyografiden bahsedecektim güya.

Ben yine bahsedeyim;yaşayan en önemli tarihçilerimizden biri olan ve Amerika da yaşayan Kemal Karpat'ı anlatan "Dağı Delen Irmak"

Tek bir alıntı yaparak turnayı gözünden vuruyorum: "..Diyebilirim ki kadın caziesinin yalnız estetik,içsel cazibe olmadığını ,o kadının bir de vücudu olduğunu,bir insan tarafı olduğu gerçeğini 20-21 yaşına geldikten sonra gördüm.Ama bunu gördükten sonra bile hayatımda hiçbir zaman seks düşüncesi hakim olmamıştır ve bu daima böyle kalmıştır bende.Hatta Amerika'ya gittikten sonra bile açıkça yapılan "gel beraber olalım" gibisinden bazı teklifleri reddettim.sadece cinsellik yetmiyordu bana,"sen bana yabancısın,senin vücudun seninle ilişki kurmama yetmez" derdim."Senin için bulmam,anlamam,keşfetmem ve bu iç dünyanla seni istemem gerekir" filan derdim.Aslında kadınlar konusunda bu tarz bir düşünceye sahip olmam da bir şanstı benim için,çünkü böylelikle kadınlarla çok vakit kaybetmedim ve zamanımı daha çok okumaya ,araştırmaya ,harcayabildim.Çünkü öyle insanlar gördüm ki,16-18 yaşlarında tüm enerjilerini ,tüm zamanlarını kadın meselesine harcıyor,adam olmayı ,okumayı yazmayı bırakıp geceli gündüzlü bunu düşünüyorlar...."

Bizim ülkemizin de bizim gibi kalabalık genç nüfusu olup da bir türlü kalkınamayan ,perişan milletlerin halihazırdaki vaziyetleri bu düşünceden aynaklanıyor olsa gerek.

11 Kasım 2010 Perşembe

DÜNYAYI KÖTÜLERDEN TEMİZLEME OPERASYONU

Mahkeme salonunu basan "Şehrin Azizleri" ,17 kişinin ölümünden sorumlu olan fakat delil yetersizliğinden salıverilecek mafya babasının cezasını kendileri vermeden önce yaptıkları tarihi konuşma:

Şimdi bizi iyi dinleyin.
Fakir ve aç olanları istemiyoruz.

Yorgun veya hasta olanları da istemiyoruz.
BİZ GÜNAHKARLARI ALACAĞIZ






İçinizdeki kötülüğü yok edeceğiz.
Her nefesimizde onları avlayacağız.
Gökten yağmur olup yağana kadar her gün onların kanını akıtacağız.
"Öldürmeyin.Tecavüz etmeyin.Çalmayın."
Bunlar her inançtan insanın uyması gereken kanunlar.
Bunlar basit istekler değil.Bunlar ilahi emirler.
Bunlara uymayanlar bedelini ödemeli.

2 Kasım 2010 Salı

Bağımlılık


"Kendimi acaip özgür hissediyorum ,Narziss "diye haykırdı. Niye dedim. "Evimde ne televizyon ne de internet var dedi,hiç bir şeye bağlı değilim"

Kırklı yaşlardaydı,bir kadına ,bir çocuğa da bağlı değildi,evlenmemişti,yalnız yaşıyordu.Hakikaten tanıdığım en bağımsız adamlardan biriydi.O kadar ki işyerine dahi neredeyse eşofmanlarıyla geliyordu.Yemeklerinin tamamnını neredeyse dışarda yiyor,çayını bile çay ocağında içiyordu.

"Ne yapıyorsun akşamları,peki,nasıl geçiyor akşamları?" "Kitap okuyorum dedi,kitap"

Kendimi düşündüm,'Requiem For A dream' deki çocuklar gibi internet mübtelası olmuştum.Neyse tekrar adamımıza dönelim:

Meyvesuyu içmek için otobüse binip bir mekana gidecek kadar da gezmeyi seviyordu.


Azizim resmen kendimizi kapana kıstırmışız ya,kendi irademizle!!

İçimdeki elektro aşkı bambaşka.

"Her gün bir film " etkinliği kapsamında dün Collateral adlı filmi izledim.Film de güzeldi,tetikçinin performansı da muhteşemdi ama en güzeli ,tetikçinin cinayet için bir klübe gitmesi ve klüpte çalınan elektro müzik. O kadar kaliteli müzik çalınıyordu ki kimse dönüp de adam mı öldürülmüş ,darp edilmiş bakmıyordu .İşte o sahneler:

mim

Nikita Roxie beni mimlemiş.Neymiş mesele ,görelim:
Mim konusu: Kitaplığınızın karşısına geçin.Gözlerinizi kapatın.Derin bir nefes alın.Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin.Şimdi gözlerinizi açın.Seçtiğiniz kitabı satın aldığınız yada hediye gelmişte olabilir anı düşünmüştünüz,hatırlayın.Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki ,kitabın kokusu burnunuza gelsin.Evet,ne güzel bir koku bu!55. sayfayı bulun .Sayfayı tekrar okuyun.Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın.Daha sonra siz de arkadaşlarnızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.

Elime aldım kitabı,kokladım ,eski kitap kokuyor.Çünkü epey eski.(1258)Sadi-i şirazi nin Gülistan ı.İlk baskısı değil tabii ki :).Nerden almıştım diye düşünüyorum,galiba fuardan almıştım,kesinlikle fuar.Normalde ,kitabın girişine nerden ,aldığıı yazarım buna ise yazmamışım,ne kadar feci bir şey üşengeçlik!

Kitabın hepsini okumadım fekat belirli bölümleri bir kaç kez okudum itirafını da yapayım.Zaten her aldığm kitabı okusam her indirdiğim filmi izlesem ,statum epey farklı olurdu herhal!

55 e gelirsek:"Dostun veya düşmanın aykırı bir davranışıyla karşılaşırsan,Tanrı 'dan bil. Çünkü her ikisinin gönlü de Tanrı'nın tasarrufundadır"



Ben de mimliyorum efenim:my dream,TinkerBell,elyesa

29 Ekim 2010 Cuma

İki meşhur son sahne/Two scenes of two legend Once upon a time in America and Lost


1984 yapımı Sergio Leone filmi:Once upon a time in America.Yerde yatan Noodles ,tavana bakıyor,kafa iyi,bazı şeyler görüyor,gülüyor.Yoksa filmdeki çoğu şey yaşanmamıştı da Noodles un u son sahnedeki hayalleri mi idi?Kim bilir?

2010 yapımı Lost dizisi.Yerde yatan Jack,gökyüzüne bakıyor,gülüyor.Yoksa dizideki 6 sezon yaşanmamıştı da Jack in hayal ürünü müydü? Kim bilir?
For English press 2 :)
Similarity of two last scenes
1984 made Sergio Leone film Once upon a time In America.Lying on the floor Noodles smiles and imagines something.One can ask everything in the movie is imaginary?
Other scene from Lost series.Jack lying on the ground.He also smiles and imagines.So,6 seasons is fiction of Jack's mind?Who knows?

17 Ekim 2010 Pazar

Çamaşır makinesi ve kadın istihdamı


Kızkardeşim geçen yakınıyordu: "Çamaşırları astım ,tam yarım saatimi aldı.Ya çamaşırları yıkasaydım elimde ,allah bilir kaç saatimi alacaktı.Çamaşır makinesi ne kadar kolaylıkmış"

Büyük kolaylık ,kesinlikle haklı.Otomatik çamaşır makinesinin icadı bir devrim niteliğin taşıdı çünkü kadınların hayatında köklü değişikliker yaptı.
Şöyle izah edeyim.

Yaşı hafiften büyük olanlar merdaneli çamaşır makinesini hatırlarlar.Hatırlamayanlar için fotoğrafı yanda.Bu makinelerde çamaşır yıkayan annenizi düşünün,kadının tüm günü ,çamaşırları kurutma dahil bu işe giderdi.Bütün ev darmadağın olur,sel basmış gibi su içerisinde her yer,kesif bir çamaşır suyu her tarafta.O gün eve girmenize müsade edilmezdi.Otomatik çamaşır makinesi icad olundu ,mertlik bozuldu,ev hanımları artık 1.5 saatte el değmeden çamaşır yıkayabiliyor.Çamaşıra ayırdıkları koca zaman kendilerine kar kaldı.Bu koca zamanı değerlendirmek için de çalışma hayatına dalış yaptı,tüm endüstride neredeyse kadın istihdamı başladı.

Düşünün ,çalşan bir kadın bu devirde otomatik çamaşır makinesi olmasaydı çalışabilir miydi,yada çamaşır yıkayabilir miydi?İkisinden birini tercih edecekti.Özetle ,otomatik çamaşır makinesi kadınlar için başlı başına bir devrimdir,netekim..

Gelelim diğer meseleye. Kadınların çalışma hayatındaki verimliliği deyip kadın-erkek kavgası çıkartmayayım ama şunu da ekleyeyim; geçenlerde bir bayan doktor işyerindeyken cep telefonuyla eşiyle konuşuyor.Sonra ona "hayatım cep telefonumu bulamıyorum,evde bir arar mısın?" diye sormuş.Bu bayan doktorun bu dalgınlığını tüm bayanlara yaymak tabii ki haksızlık olur ama kadınlarda böyle bir "dalgınlık vakası" var hani..

16 Ekim 2010 Cumartesi

Allerji

Beni bu güzel havalar mahv etti,demiş Orhan Veli.
Beni ne mahvetti bilemiyorum,acaip allerjik bir adam oldum.Toz mudur,polen midir nedir ,hapşırıkı tetikliyor.Hapşırmamım da epey bir desibeli var hani,konu komşu duyacak seviyede.Böyle kuvvetli hapşırmanı kalp damarlar açtığı söyleniyor,halk arasında.halk arasında ama.Hatta söylenenlere göre bizim oralarda bir kadın hapşırığını tutmuş ve alnındaki damarın çatlamasına neden oluş.Bir başka rivayette de adamın biri o kadar kötü öksürmüş ki bağırsakları yıpranmış.Bunların hepsini memlekette duydum,yani biraz abartılmış olabilir yada keklenmiş olabilirim.Gene de bir kanıya varılabilir: Hapşırmanı tutma ve öksürürken ...öksürürken bir sonuca ulaşmak zor,öksürme en iyisi.
Allerji var da ilacı olmaz mı?Aureus diye bir ilaç var ,küçücük mavi haplardan oluşan bir tablet.Hapşırığı burun akıntısını ya bitiriyor yada minimize ediyor.Ama bunu yaparken de başka aksaklıklar oluyor.Durduk yere öksürük başlıyor, o olmadı başın ağrıyor,o olmadı uyku isteğin maksimum orana çıkıyor,o olmadı buzdolabı aniden garip sesler çıkarmaya başlıyor vs...
Sahi ,bizim evdeki buzdolabı durduk yere zırlamaya başlıyor.Yaklaşık altı aydır zırlıyor ,vakitli vakitsiz.Altı aydır gözlem altında tutuyorum,bir türlü sebebini bulamadım.Aereus ilacı değilse ne?
Bir toz,bir polen ve zırlayan bir buzdolabı.Bunların muhakkak birbiriye ilişkisi vardır,bunu ben söylemiyorum,kelebek etkisi söylüyor!

12 Ekim 2010 Salı

iki gün iki ölüm

Bugün oldukça kalabalık bir sınıfta yoklama alıyorum.Sınıf başkanı yanıma gelip bana yardım ediyor.Herkesi tanımıyorum ama O nu..
Başkan yoklama listesinden isimleri baştan sona kontrol ederek ekrem dedi sınıfa baktı burda dedi ve altında ..."İbrahim" dedi,"Hocam bu arkadaşımız vefat etti.."
Nasıl dedim,"intihar"mış.
Onbeş yaşında bir çocuk niçin intihar eder?
Sabah babası inekleri sağarken görmüş, İbrahim iple asmış kendini..
Bir çocuk kendini niçin asar?
İbrahim en son sırada oturur,tek oturur,sessizdi.Adını biliyordum çünkü sorduğum soruları biliyordu.Parmak kaldırıp soruyu çözdüm demezdi,yanına gidince görürdüm.
O bakış.Hafif tebessümü.
En son ne zaman bilmiyorum,"hocam ,dersim boş ,sizin dersinize girebilir miyim" diye sordu."Olmaz ,idare izin vermez" dedim.Israr etti hem de çok.Şaşırdım ilk kez bu kadar konuşkandı.
İzin vermedim ya,o yüzden mi kendine astı? Yada izin verseydim ne bileyim olayların gidişatı değişir ve İbrahim intihar etmez miydi?
Ne dersen de ,iki gün önce bir öğrencim intihar etti işte.Unutulup gidecek hem de..

Müjdat da vefat ettii bir gün önce. O da öğrencimdi ama eskilerden.
Benden de uzundu,kocoman elleri ve tebessümü akıllarda kalan.
Müjdat bir trafik kazasında vefat etti.Nasıl olduğunu bile bilmiyorum.

İki ölüm ;birisi isteyerek diğeri istemeden ama ikisi de çok gençti .
Sözlerin en güzeli ile bitirelim :"O'ndan geldik ve yine O'na döneceğiz"

(TinkerBell ölüm yazısı istemişti,hiç de istmeden,sırası da değilken yazmış oldum)

10 Ekim 2010 Pazar

Kabuslarım-1

(Çocukken hatırlarım ,sabah sabah anneannem bizim eve gelir ,annem kahvaltı hazırlarken mutfak kapısında fısır fısır birşeyler konuşurlardı.Merak ederdim sabah sabah bu iki kadını hararetli hararetli konuşturan ne diye.Meğer rüyalardan konuşurlarmış.Gece gördükleri rüyaları birbirlerine anlatır, yorumlarlarmış.Ee zaman değişti.Benim rüyalarımı anlatacak çok yakınım yok ,rüyalarımı blog sayfama anlatayım,kapı komşu misali takipçilerim yorumlar belki..)
Film gibi kabuslar görüyorum ,epeydir..
Başlangıç fiminden sonra daha da bir estetik geldi rüyalarıma.Rüya içinde rüya henüz göremedim henüz ama içerik her rüya da farklı bir boyut almakta.
Mesela bu geceyi anlatayım.Bir kaç chapter'dan oluşuyor, oluşmuyor belki de içiçe geçmiş bir kaç sahne diyeyim.Evvela okurken "hayrolsun " deyin ama..
İzmirde evdeyiz.Kar yağmış .Her taraf bem beyaz.Bildiğin kar değil ama siyahlı,kurumlu falan.Sonra acaip bir rüzgar peyda oluyor,apartmanımız kıvrılıyor,dönüyor.Nasıl oluyor diyor birisi,diyorum ev yeni ya,depreme dayanıklı sistemden yapılmış,elastik falan .Neyse sahne değişiyor bu sefer köydeyiz.Köyde çokça apartman inşa etmişler.(Rüyanın en kabus tarafı da bu) Deli oluyorum,apartman dünya kadar,üstelik dar ve çirkin .Birazdan bizim mahalleye iniyorum.Bir hanımefendi arabasıyla geliyor,tanımadığım birisi,tanımadığım bir araba modeliyle,park ediyor dar sokaklarımıza.Az sonra tekrar geliyor aynı hanımefendi ,aynı araba fakat iki numara küçüğü ile.Onu da diğerinin arkasına park ediyor.Zaten dar olan sokaklarımıza.Bu sıkış tepiş olayı beni çok sıkıyor.Neyse ki uyanıyorum,rüya olduğunu anladığımda seviniyorum.
Neredeyse her gece bir kabus ortalamasıyla uyuyorum.
Benim pazar sabahı hikayem de böyle işte!

7 Ekim 2010 Perşembe

İhtiyarlar

Öğlenleri gittiğim bir lokanta var.Sulu yemekleri var çeşit ,çeşit.Herşey sıradan yani.Yemekleri dağıtan teyzeler ise çok farklı.Yaşlılar ,ihtiyarlar ve yetmişin üstünde rahat varlar.Onların ellerinden yemek alıyorum.Yavaşlar ama sakinler,dinginler,durağanlar ve huzur dolular,kibarlar .Ne kadar güzel "beyefendi" diyorlar.Süsleri yok,ne kadar tabiiler.Sadece yemek almıyorsun bir kaşık da huzur ,bir kaşık da doğallık,onlar için para vermiyorsun ama.

İhtiyar olmak ne kadar da korkutuyor beni,ölümden bile çok.Oysa,ihtiyarlık çok da fena olmasa gerek.Sokrates'tan bir hikaye ile anlatayım:Üstad bir mecliste bir gencin gençliğinden övündüğünü duyar;der ki ona ."Sen şimdi gençken bazı duygularının esiri altındasın,yaşlıyken olsa duygularını sen idare edersin.Bu kadar öfkelenmez,bu kadar acı çekmez,bu kadar sevmezsin.Daha huzurlu olursun." Daha da özgür olursun.Bunu tecrübe ile bilgelike birleştirirsen aranan insan olursun.
Ne güzeldir ihtiyarların sohbetleri,hatıraları,yaşanmışlıkları,din ve dünyayı anlatımları.
Yaşlı çok yaşlı bir anneanne ,babaanne , yüzü nur dolu,dua dolu bilge kadın..
Tok sesli dede,imanlı,akıl veren ,öğüt veren büyük..
İhtiyarlanmaya başladım ve alışmaya çalışıyorum..

4 Ekim 2010 Pazartesi

Radyo 4


Bugün radyo dinleme keyfini yaşadım.İnternetten değil ama,adam akıllı bildiğin frekanslı radyodan. Daha da ötesini yaptım ,Radyo 4 dinledim,hani hep sanat müziği ve halk müziği çalan kanal.Hoşuma giderek dinledim.Sonra eskilere gittim ,çok eskilere :

Lise 1 deyim,gurbetteyim,uzaktayım,yatılı okuldayım. O gün nöbetçiyim pansiyon yemekhanesinde. Arkadaşlarım derste iken ben aşçılara yardım ediyorum mutfakta. Aşçılar yaşlıca biraz,öyle hatırlyorum belki de ellili yaşlardalar.Bıyıklı bıyıklı amcalar.Birbirleriyle çok da konuşmuyorlar,belki de çoktandır beraber olduklarından konuşacak şeyleri de kalmamış.Ya da, yada radyo yüzünden.Radyo 4 çalıyor.Radyo mutfağın tam ortasında ,yüksekçe bir yerde yine türküler çalıyor ,şarkılar söylüyor şimdi olduğu gibi.Mutfak çalışanları pür dikkat onu dinliyorlar.Ben ise benimle kimsenin konuşmaması bir yana çalan radyoya ,türkülerine ,şarkılarına uyuz oluyorum.Nefret ediyorum bu şarkılardan,türkülerden .Nasıl dinliyorlar bunu.Yazık ya bu amcalara güncel şarkılardan heberleri yok,ne kadar eskiler,geride kalmışlar,diyorum.

Yıllar geçiyor,bir kaç yıldır belki de otuzlu yıllara girmemle beraber sanat müziğine bir ilgi başladı. Bugün geldiğim nokta ise Radyo 4.Ben de o amcalar gibi oldum.Onlar gibi dinliyorum bu radyoyu,hiç yayın akışını değiştirmeyen bu radyoyu.

Benim sorum burada işte.Ben mi geriye doğru evriliyorumm,yoksa gerçeği yeni mi keşfettim,ya da yaşlandım yahut hüzün mü istiyorum?

Hüzün demişken ,radyoda bir karadeniz türküsü çalıyor,tanıdık gibi ama tam değil çünkü sözleri biliyorum melodi başka.Sonra hatırladım .Bu rahmetli babaennemin çokça söylediği türküydü.Babaannem alzheimer olmuştu son zamanlarında ,çoğu şeyi unutmuştu ama çok az hatırladıklarından biriydi bu türkü.Çok severdim rahmetliyi ,O da beni .Bir hüzün aldı beni o vakit.
O zaman radyo dinlemek iyi bir şey yahu!

17 Eylül 2010 Cuma

konu sipariş alınır

her konu hakkında yazılır,çizilir.

kartvizitimde bunlar yazılı.

köşe yazarları benden daha iyi mi sanki..

değiller..Hıncal Uluç kadar olamasam da ortalama yazarım gibi geliyor bana :)

o bakımdan her konu hakkında yalan yanlış da olsa birşeyler bulacaksın burada bundan sonra.



polisiye film izlemek istiyorum deliler gibi..ama elimde yok.Ya hepsini izledim,ya da yok işte.


facebook'ta bir sürü adam silmek,engellemek istiyorum.Bütün ırkçı ,faşist ,statükocu,kemalist yorumları ve sahiplerini sonsuzluğa göndermek istiyorum..hem de nasıl ,bilsen

12 Temmuz 2010 Pazartesi

KOY







Narziss in yaşam alanıyla alakalı yazılan bir önceki yazıdan sonra onlarca,e-mail,telefon aldım.Anlaşılan narziss'ten çok koy ilgili bir merak konusuydu.Bir nevi Lost vari bir adadan bahsediyormuş gibi bir durum oluştu.O kadar da gizem yok aslında bu koyda.



Haftasonu Narziss i görmeye gittim.Epeydir gitmemiştim.Aslında aramız geçen aya kadar pek de iyi sayılmazdı.Bir reddedişti bizimkisi.Ben ona gitmiyordum açıkçası.Seneler olmuş koya gitmeyeli.Yolunu acaba bulabilecek miydim? Haritalarda olmayan,yolu da olmayan bir koya ulaşmak pekala güç gözüküyordu.Bir kaç yanlış yola girerek koya en yakın kasabayı buldum.Kasaba halkı koyu sır gibi saklıyor.Narziss le aralarında olan bir antlaşma bu.Kimseyi yaklaştırmıyorlar.Narziss kendisini soranlara cevap verilmemesini öğütlemiş herkese.Bir kaç kişi hariç.Bunlardan bir tanesi de benim.Kendimi tanıttıktan sonra yolun tarifini aldım.Tekrar arabaya koyuldum,bir plaja vardım,yanında kampçılar hemen.İçeriye doğru kıvrıldım,bir kaç yüz metre sonra,beni koya ulaştıracak patika yola ulaştım.Arabamı bir zeytin ağacının altına park ettim.Yaya yol yaklaşık 1 saat sürüyor,bunun için bol sol su aldım.Şapkam ,gözlüğüm ve Narziss için aldığım bir hediye.

Patikayı bulmak zor oldu.Ekili bir arazini dibinden çalılıklar başlıyor,yamaç yukarı çıkıyorsunuz.Bir kaç denemeden sonra yolu buldum,çalılar,dikenler,orman derken yürümeye devam ettim.Denize paralel bir şekilde yürüyordum.Yaklaşık 45 dakika sonra sahie indim,buradan da 15 dakika yürüdüm,sahildeki kaya bloka yaklaştım,arkasında koyun olduğunu biliyordum.Heyecanlanmıştım.Ben Narziss i görmek üzereydim ne de olsa. Kayaya tırmandım ve Aman Allahım .Koy karşımdaydı.Bir ağacın altına oturdum.O nu görmek istiyordum,etrafta yoktu.Aniden bir ses: "Hoşgedin ,dostum." Bu söz çektiğim o yorucu yolu hemen unutturuverdi bana.

"Sana ne diye hitap edeyim?Narziss mi ,Goldmund mu ,O'nu buldun mu yoksa?" diye sordum.Bana anlattı,anlattı,durmadan anlattı,cevabın çok ötesine geçti.Belki de O Goldmund'du.Arınmak için buraya gelmişti kim bilir.Tam bunları düşünürken Narziss oluverdi birden.Nasıl bir adamdı bu.

Çok oturdum.Burada kalmanın,hergün küçük adaya kadar yüzmenin ve Onunla sohbet etmenin dünyada eşinin olmadığını bir kez daha anladım.

Ayrıldım.Yol üzerindeki büyük zeytin ağacı ve hemen sonrasındaki çam fidanından sonra patikayı buldum .Arabamı dörtüleri yakmış beni bekliyor gördüm.Bindim ve hızla uzaklaştım.






10 Temmuz 2010 Cumartesi

Profiller'den Seçmeler :Narziss


Narziss ,İstanbul da doğdu.

Yatılı okullarda okudu.Devletten burs aldı.Trafik cezası yedi.Korsan CD aldı.
Şimdi koyda.
Bir röportajında haftanın 6 günü olduğunu söyedi.Bir günü saymadığını,o gün kasabaya inip derslere girdiğini,mektuplarını aldığını,alış-veriş yaptığını ve telefonunu şarz ettiğini söyledi.Telefonun şarzının 5 gün dayandığını ,bir gün iletişimsiz kaldığını vurguladı.Hoş diğer günler de kimseyle görüşmediğine göre telefonun hangi amaçla yanında taşıdığı bir sır niteliği taşıyor.


Leonard Cohen i koyuna çağırıp 1 gün misafir etti.Ünlü müzisyenin İstanbul a verdiği konserden sonra ortadan kaybolduğu bir günü nerde geçirdiği böylelikle belli olmuş oldu.Gece sahilde ateş yakıp denizin dalgaları eşliğinde gitarıyla beraber mini bir konser sunan Cohen tekrar geleceğini söyledi.

Öğretmenlik yapan Narziss çok öğrencisi olmayan okulunda tüm derslerini tek günde toplayarak diğer günleri tek başına koyda geçirmektedir.

Narziss şehirden uzak bir hayat sürmektedir.Ege de henüz otelcilerin ve beach clubçıların keşfedemediği yolu da olmayan bir koyda yaşamaktadır.Tüm google earth aramalaına rağmen koyun bulunamadığı biliniyor.Bir başkasıyla sohbet etme ihtiyacını MSN ve telefon yerine ,sürülerini otlatırken uğrayan çobanlarla gideren Narziss bu durumdan oldukça memnun görünmekredir.

Dini hasssiyetleri tam bilinmese de kasabadaki caminin hocasına namaz surelerini bildiğini ,ahirete de inandığını söylemiştir.Mevcut hükümetin icraatlarını beğenmemesine rağmen anayasa paketi referandumunda "evet" oyu kullanacağı tahmin edilmektedir.

Anti milliyetçi,anti popülist ve anti kadın olduğu bilinmektedir. Kadın düşmalnığı dikkat çekicidir.Eşcinsel eğilimleri olmamasına rağmen bunun nedeni epeyce araştırılmıştır.Son olarak da ,hayatının bir evresinde sonu kötü biten kuvvetli bir aşk macerasından sonra okuduğu Tolstoy'un Kroyçer Sonat adlı romanının bu düşmalığı tetiklediği tahmin edilmektedir.

Güçlü bir hayalgücünün olduğu bilinen Narziss ,hayalgücünün insanı mutlu etmeye yeteceğini söylediği kasabanın kahvesinde ,oturanlar bir an sessizliğe bürünmüş,bu sessizlik yavaşlık olarak etrafa yayılmıştır.

Son cümle gibi arasıra anlaşılması güç sözler eden Narziss "neden Narziss" sorusuna
"Goldmund'u bulmak için " diye cevap vermiştir.

Adı bilinmeyen bir blogda ingilicze olarak yazılarını düzenli olarak yayınlayan Narziss blogun ingilizce olmasını "Türklerin uğraşacak daha önemli işleri var diye" cevaplamıştı..Nadiren de olsa bu blogla yazılarını Türkçe yayınlayan Narziss hala çok sevdiği koyunda ,tüm gizemini korumaya devam ediyor..






Görüntülü Analizler


Son bir kaç günde okuduğum sözlerin, hoş olanlarını masaya yatıralım burada:

"Evlilik hayal gücünün mantığınyenmesiyle gerçekleşir" (Oscar Wilde)

Analize başlıyorum:

Doğru dedin Oscar.Evlilik hakında diğer dediklerinde de haklıydın .Evliliği ,bir bardak süt için evde inek beslemeyle tarif ettiğin gibi.Eşcinsel olman mı seni bu kadar evlilik düşmanı yapıyor.Peki ya ben seni neden haklı buluyorum .Yoksa ben de mi................? Amaaaaan tanrııııııııııım!!! :)) İçerik olarak bakarsak haklı olduğun ortaya çıkar.Mantıklı bir iş değil.Bunu evlilere sorun mesela.Hayal gücü besler evlilik girişimini.."Bi evimiz olur,çocuğumuz olur,ben sana hergün kahvaltı hazırlarım,hayatı beraber yaşarız,beraber eğleniriz ,beraber ağlarız,akşam eve gidince yiyecek sıcak çorbam olur....." YALAAAAAAAAAAAAAN. Boş vaad bunlar,çoğu gerçekleşmeyen.O halde evleneceklerin başka gayeleri omalı ,adam akılı.


İkinci alıntı:

"Oysa Yuri'nin tek yaptığı kaçmaya çalışmak olmuştur.Uzun süre direnmiştir,tutkunun ellerine bırakmamaya kendini" (Dr. Jivago romanından)

Yuri aslında evli ve çocukludur fakat başka bir evli kadına aşıktır.Tutkudan kaçmak derken kendisini, sevgilisinin kollarına bırakmaktan bahsediyor.

Yuri'cim,seni en iyi ben anlarım bu dünyada..Evli değilim ama tutkulu bir aşk yaşamamak için çok sağlam bir nedenim var.Ama bu nedeni de senin gibi herkese ifşa edemeyeceğim.O kaçmak eylemini yapmak ne zordur.Duygularına ket vurmak,mantığına uymak.İşin zor be Yuri,benim de...


Üçüncüsü yine Dr. Jivago'dan:

"Güle güle sevgilim.Seninle artık öbür dünyada buluşuruz.O zamana kadar hoşçakal.Bir daha göremeyeceğim seni bir tanem"

Ah Yuri ah..Senin bu sözlerin içimi parçalıyor.Aşkını öbür dünyaya ertelemek,tehir etmek ne ulvi bir duygudur.Ne saf bir sevgidir."Öbür dünya " vurgusu ne kadar değişiktir,ne kadar bir başkadır.

İçimi parçalıyor çünkü ben de bir zamanlar birisini böyle sevmiş ve buna benzer cümleleri söylemiştim.İçim parçalanıyor çünkü tekrar böyle bir aşk yaşamaktan ödüm kopuyor.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Herşey tamamen farklıydı

Gazze'ye yol alan filonun İsrail tarafından baskına uğraması,dokuz sivilin ölmesi ve sonrasında dünyada kopan kıyamet hakkında çok şey yazıldı.Bu haberlerden çok sıkıldım.Her profil resminde Filistin bayrağı yada çarpı işaretli İsrail bayrağı görmekten gına geldi.
Sokakta yaşananlara ne demeli? İsrail 'e ölüm naraları atan ,öfkelerini kusan,bayrak açan ,bayrak yakan bol bol komutla beraber tekbir getiren,hala neden açıldığını merak ettiğim o yeşil bayrak..Tüm bu kargaşada içiçe geçmiş yorumlar..
İlkin ağız birliği yapmış tüm medya.Ulusalcısından en liberaline hep aynı yorumlar.(Bu ülkede ilk kez yaşanıyor galiba).Kin,nefret söylemleri,hamaset kokan ifadeler..
Oysa ben hiç de böyle düşünmedim.Taa en başından 31 Mayıs tan beri farklı düşünüyordum.Bu sadece bir yardım girişimi ve onu engelleme girişimi değildi .Bu Akp hükümetini zayıf düşürmek,erken seçime zorlamak,yeni seçilen Kılıçdaroğlu nu hükümete dahil etmek ve bunun yanında Türkiye'yi İran'ın kucağın atmak üzerine niyetlenilmiş büyük bir komplonun bir parçasıydı.Eş zamanlı PKK nın İskenderun baskını bu tezi destekliyor.Akp yi bitirmek için tüm Ortadoğunun seferber olduğu büyük bir operasyondu.Operasyonun sonucu nu nasıl olacak hep beraber göreceğiz.
Hedeflenilen sonuçların oluşmaması için sağduyulu hareket etmek gerekirdi,öfkelenmemek gerekirdi. Oysa beni hayrete sevk eden bazı arkadaşların hatta şimdiye dek barışçıl naralar atan tanıdıklarımın,toplumun tepkisiydi.Ne kadar da yanılıyorlardı.
Üzerinde yardımdan çok "gaz" a gelmiş insan taşıyan "Gaz"ze ye giden bir gemi.Sonuç:dokuz masum hayat "gaz"a gelmiş iki ayrı toplum.Muhakemesiz yorumlar,nefret söylemler.Bu tavırla barış ne kadar da zor oysa..

18 Mayıs 2010 Salı

Söz ola kese başı..

Bak dediklerime kulak ver şimdi.Çok afilli bir laf söyleyeceğim.Belki de bu laf senin önündeki engelleri açacak,uçuracak seni."keşke daha önce duyaydım daha atılgan daha kendiyle barışık biri olaydım"diyeceksin ,kim bilir.
O zaman uzatmadan yazıyorum buraya:
KENDİNİ ASLA SAKLAMA..kendini asla saklama..kendini asla saklama..
üç kez yazdım ki hemen okuyup geçmeyesin,biraz düşün üzerinde diye. Fark ettin değil mi ;ne kadar anlamlı ,ne kadar itici,gazlayıcı bir söz..Oysa bu cümlenin anlamından çok nerde geçtiği önemli.Tabii ki televizyonda ve bir dizide ve Gossipgirl'de..Ah şu Amerikalılar yok mu! Nasıl da beceriyorlar bunu.En ahmak dizilerin filmlerin ortasında felsefe yapmayı.Bizde böyle ağır laflar ,tumturaklı sözler her yerde söylenmez ve herkes tarafından asla.Kurtlar vadisinde olur;Polat söyler,Ezel'de olur;Ramiz Dayı söyler.Yani bizimkiler böyle sözleri harcamaz boş yere,yada bizde özlü söz içeren senaryo yok.Zaten hangi filmin senaryosu var ki.Üç-beş esprinin bileşkesi filmler felan.Neyse bu tatsız konuya girmeyeyim.Diyeceğim o dur ki bizki şifahi yani sözlü kültür medeniyetinin torunları bu lafı gediğine koyma olayında pek geride kaldık .Şimdilerde replik denen bu muhabbet olayının piri,üstadı biz iken şu kısırlaştık.Memleket her yönde kısırlaşırken ,mesela :fikir,siyaset,bilim, bir tek nesil konusunda üretken ,o da ayrı bir mevzu..
Mesele o değil kardeş mesele senin ne konuştuğun.Ne yaptın bugün mesela,özlü sözün var mı? Gerçi şu andaki bayağı ve vıcık ortamda özlü sözden maksat özlü bir küfür,sövgü anlaşılabilir ki onu da anlarım ama benim niyyetim farklı.Geçen yine bir yerde işittim:ünlü İngiliz siyasetçi Churchill tam bir söz üstadıymış hatta hiç bir hakaret içeren kelime kullanmayarak muhatabını perişan ediyormuş felan..Bu kabiliyet işte.
Mesele tabii senin benim ne kadar kabiliyetli olduğumuzda.Bunun için de okumalı be ,çok okumalı hem de..Değil mi canlar?

22 Nisan 2010 Perşembe

GERİ ALMA

Seni seviyorum demedim ki.

Elini ver dedim sadece

Ve hoş gör beni!



Bana yakın göründün,

Çok gençtin ve benim kadar iyi...

-Seni seviyorum demedim ki.



Herman Hesse

7 Mart 2010 Pazar

BİR PAZAR SABAHI ŞİİRİ...SERSERİ

SERSERİ

Yeryüzünde yalnız benim serseri,
Yeryüzünde yalnız ben derbederim.
Herkesin yeryüzünde varsa bir yeri,
Ben de bütün dünya benimdir derim.

Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
Aradım bir ömür arkadaşımı.
Ölsem yok dikecek mezar taşımı;
Halime ben bile hayret ederim.

Gönlüm ne dertlidir ne de bahtiyar;
Ne kendisine yar,ne kimseye yar,
Bir rüya uğrunda ben diyar diyar,
Gölgemin peşinde yürür giderim....

Necip Fazıl Kısakürek



3 Mart 2010 Çarşamba

Zincirleme Trafik Kazasına yol açtım

Gene kaza yaptım.Bu sefer kabahat bende .Aslında 3.etkenler rol oynadı desek yerinde olur.Yeni yağmur yağmıştı,yakın takip yapıyordum ve en önemlisi frenlerim tutmadı.Buzda kayar gibi öndeki araca çarptım ,o da öndekine.Ufak bir zincirleme kazaydı nitekim.İzmir Güzelyalı sahil yolunu belli bir süre trafiğe kapattım istemeden,o yolu kullananlardan özür dilerim.
Kazadan sonra polis geldi . Baktım memur bey bütün faturayı bana çıkartacak dedim O'na"hocam bunların hepsi bana mı binecek?" . O da alaylı bir tebessümle "Yok bana binecek " dedi.Güldürdü beni sağolsun,biraz olsun rahatlamıştım.
Hesap ettim 18 ayda bir kaza yapıyor benim arabam.Bazen sürücüsü başka biri olsa bile.Kendine kötü bir huy edindi ihtiyar.Sattırmak istiyor kendini belli.Kereta çok rahat,sürücü bazen keyfe dalıp trafiği ihmal edebiliyor sanırım.Benim kaza raporum bu istikamette.
Bizim insanımız acaip mütevekkil onu farkettim.Bir kazaya yol açtım.Adamlar durduk yere arabasız kaldılar.Ama tutup da bana kimse kızmadı,sitem bile etmedi,Çok şaşırdım.Cana gelmesin diyor herkes.Ben olsaydım ,ortam epey gerilirdi sanıyorum.O kızgınlıkla ne yapardım kimbilir,utandım şimdi kendi huyumdan.
Bu kazadan çok ders çıkartılır aslında .Bir tanesi illegal polis-araç kurtarıcı işbirliği.Bizzat şahit oldum.Bir diğeri de kasko yaptırmak lazım galiba,çok pahalı canım parçalar.Durduk yere dünya kadar masraf çıktı şimdi.
Ben gene de kazayı içselleştirdim .Kendime dönük,özel bir sürü nedeni var. Hatta "çok şükür ,kaza oldu" erdemine ulaştım sanki. Amaaan ne olacak sanki dünya malı işte.
Ne demiş birisi :"Dünya öyle bir meta değil ki nizaaya değsin"

1 Şubat 2010 Pazartesi

3 YOL VAR

İnsan,kendini tümüyle manevi değerlere,Tanrı'ya yaklaşma çabasına ,ermişlik idealine adama imkanına sahiptir.Bunun tersine ,kendini tümüyle içgüdüsel yaşama,duygularının isteklerine teslim edip çabasını anlık hazların kazanımına yöneltme imkanıyla da donatılmıştır.Birinci yol ermişliğe,manevi şehitliğe,Tanrı uğruna kendini feda etmeye ;ikinci yol ise zevkperestliğe ,içgüdüler uğruna canını vermeye,çürüyüp kokuşmalar uğruna kendini gözden çıkarmaya götürür kişiyi.İşte orta sınıf insanı bu ikisi arasında ılıman iklimde yaşamaya çalışır.Asla kendini gözden çıkarmaya çalışmaz,ne çilekeşliğe ne de zevkperestliğe adar kendini,asla canını vermeye kalkmaz,asla yok olmayı istemez.Tersine ,onun ideali nefsinden el çekmek değil,ben'ini ayakta tutmaktır,ne ermişlik ne de onun karşıtı uğrunda bir çaba harcar.Kayıtsız şartsız taraf tutmak onun katlanamayacağı şeydir,Tanrıya olduğu gibi zevkperestliğe de kulluk etmek ister,erdemli olmaya çalışır,öte yandan bu yeryüzünde biraz da adam gibi rahat yaşamaya bakar.Kısacası aşırı uçlar arasında ,şiddetli rüzgarlardan ,fırtınalardan korunmuş,sağlığına faydalı ılıman bir bölgede yerleşmeye uğraşır.....Orta sınıftan biri için kendi ben'inden ,kuşkusuz yeterince gelişmeyip güdük kalmış bu ben'den değerli bir şey yoktur.Dolayısıyla yoğunluk pahasına kendini ayakta tutar,güven içinde yaşar,Tanrıya sevdalanmışlığını verip vicdan rahatlığını alır karşılığında ,hazzı verip hoşnutluğu,özgürlüğü verip rahatlığı ,ölümcül ateşi verip tatlı sıcaklığı alır.Bu yüzdendir ki yaradılış bakımından orta sınıfa mensup biri güçsüz bir yaşam dürtüsüyle donatılmıştır,korkaktır, kendisini elden çıkarmaktan çekinir,kolay yönetilecek biridir. Dolayasıyla gücün yerine çoğunluğu,şiddetin yerine yasayı sorumluluğun yerine oylamaya geçirmiştir.
Sayıları ne çok olurlarsa olsun, bu güçsüz ve korkak varlıkların ayakta duramayacağı;söz konusu özelliklerinden dolayı,başı boş ortalarda dolaşıp duran kurtlar arasında bir kuzu sürüsünden başka bir rol oynamayacağı açıktır.Öyleyken,çok güçlü kişilerin yönetim başına geçtiği dönemlerde bu orta sınıf mensupları hemen köşeye sıkıştırılırsa da asla yok olmazlar,hatta bazen dünyayı egemenlikleri altına aldıkalrı görülür.Peki, nasıl olabilir bu? Ne sürülerinin sayısal çokluğu,ne erdemlikleri ,ne sağduyuları ne de örgütlenmişlikleri kendilerini y0k olmaktan kurtarmaya yetecek gibidir.Kimin yaşam yoğunluğu başında beri böylesine zayıf nitelik taşırsa ,dünyanın hiçbir ilacı artık onu ayakta tutamaz.
Bozkırkurdu'ndan

7 Ocak 2010 Perşembe

depresif adam olmak!

.."Acı çeken bu kişinin hastalığı doğasındaki bir kusurdan değil,birbirlerine uyum sağlayamamış yetenek ve güçlerinin zenginliğinden ileri gelmektedir"..
Ruhu acı çeken var mı ?sorsam şöyle...

.."Karamsarlığnın temelinde dünyayı değil ,kendi kendini küçümsemesi yatmaktaydı;çünkü kurum ve kişiler üzerinde ne kadar acımasız ve kıyıcı konuşursa konuşsun ,asla kendini dışarda tutmuyor,eleştiri oklarını yönelttiği ,aşağılayıp yadsıdığı ilk kimse kendisi oluyordu"
Neden ki?

."her insanın kendi çektiği acılara en büyük acılar diye bakar" ..
şükürsüzler böyle düşünür.yanlış bir itikat.

bozkırkurdu'ndan ..