Bugünden..

Aklı başında bir adamın sözünü etmekten en çok zevk alacağı konu nedir ,bilir misiniz?Yanıt:Yine kendisi..Öyleyse kendimden söz edeyim biraz..Dostoyevski/Yeraltından Notlar

29 Ekim 2010 Cuma

İki meşhur son sahne/Two scenes of two legend Once upon a time in America and Lost


1984 yapımı Sergio Leone filmi:Once upon a time in America.Yerde yatan Noodles ,tavana bakıyor,kafa iyi,bazı şeyler görüyor,gülüyor.Yoksa filmdeki çoğu şey yaşanmamıştı da Noodles un u son sahnedeki hayalleri mi idi?Kim bilir?

2010 yapımı Lost dizisi.Yerde yatan Jack,gökyüzüne bakıyor,gülüyor.Yoksa dizideki 6 sezon yaşanmamıştı da Jack in hayal ürünü müydü? Kim bilir?
For English press 2 :)
Similarity of two last scenes
1984 made Sergio Leone film Once upon a time In America.Lying on the floor Noodles smiles and imagines something.One can ask everything in the movie is imaginary?
Other scene from Lost series.Jack lying on the ground.He also smiles and imagines.So,6 seasons is fiction of Jack's mind?Who knows?

17 Ekim 2010 Pazar

Çamaşır makinesi ve kadın istihdamı


Kızkardeşim geçen yakınıyordu: "Çamaşırları astım ,tam yarım saatimi aldı.Ya çamaşırları yıkasaydım elimde ,allah bilir kaç saatimi alacaktı.Çamaşır makinesi ne kadar kolaylıkmış"

Büyük kolaylık ,kesinlikle haklı.Otomatik çamaşır makinesinin icadı bir devrim niteliğin taşıdı çünkü kadınların hayatında köklü değişikliker yaptı.
Şöyle izah edeyim.

Yaşı hafiften büyük olanlar merdaneli çamaşır makinesini hatırlarlar.Hatırlamayanlar için fotoğrafı yanda.Bu makinelerde çamaşır yıkayan annenizi düşünün,kadının tüm günü ,çamaşırları kurutma dahil bu işe giderdi.Bütün ev darmadağın olur,sel basmış gibi su içerisinde her yer,kesif bir çamaşır suyu her tarafta.O gün eve girmenize müsade edilmezdi.Otomatik çamaşır makinesi icad olundu ,mertlik bozuldu,ev hanımları artık 1.5 saatte el değmeden çamaşır yıkayabiliyor.Çamaşıra ayırdıkları koca zaman kendilerine kar kaldı.Bu koca zamanı değerlendirmek için de çalışma hayatına dalış yaptı,tüm endüstride neredeyse kadın istihdamı başladı.

Düşünün ,çalşan bir kadın bu devirde otomatik çamaşır makinesi olmasaydı çalışabilir miydi,yada çamaşır yıkayabilir miydi?İkisinden birini tercih edecekti.Özetle ,otomatik çamaşır makinesi kadınlar için başlı başına bir devrimdir,netekim..

Gelelim diğer meseleye. Kadınların çalışma hayatındaki verimliliği deyip kadın-erkek kavgası çıkartmayayım ama şunu da ekleyeyim; geçenlerde bir bayan doktor işyerindeyken cep telefonuyla eşiyle konuşuyor.Sonra ona "hayatım cep telefonumu bulamıyorum,evde bir arar mısın?" diye sormuş.Bu bayan doktorun bu dalgınlığını tüm bayanlara yaymak tabii ki haksızlık olur ama kadınlarda böyle bir "dalgınlık vakası" var hani..

16 Ekim 2010 Cumartesi

Allerji

Beni bu güzel havalar mahv etti,demiş Orhan Veli.
Beni ne mahvetti bilemiyorum,acaip allerjik bir adam oldum.Toz mudur,polen midir nedir ,hapşırıkı tetikliyor.Hapşırmamım da epey bir desibeli var hani,konu komşu duyacak seviyede.Böyle kuvvetli hapşırmanı kalp damarlar açtığı söyleniyor,halk arasında.halk arasında ama.Hatta söylenenlere göre bizim oralarda bir kadın hapşırığını tutmuş ve alnındaki damarın çatlamasına neden oluş.Bir başka rivayette de adamın biri o kadar kötü öksürmüş ki bağırsakları yıpranmış.Bunların hepsini memlekette duydum,yani biraz abartılmış olabilir yada keklenmiş olabilirim.Gene de bir kanıya varılabilir: Hapşırmanı tutma ve öksürürken ...öksürürken bir sonuca ulaşmak zor,öksürme en iyisi.
Allerji var da ilacı olmaz mı?Aureus diye bir ilaç var ,küçücük mavi haplardan oluşan bir tablet.Hapşırığı burun akıntısını ya bitiriyor yada minimize ediyor.Ama bunu yaparken de başka aksaklıklar oluyor.Durduk yere öksürük başlıyor, o olmadı başın ağrıyor,o olmadı uyku isteğin maksimum orana çıkıyor,o olmadı buzdolabı aniden garip sesler çıkarmaya başlıyor vs...
Sahi ,bizim evdeki buzdolabı durduk yere zırlamaya başlıyor.Yaklaşık altı aydır zırlıyor ,vakitli vakitsiz.Altı aydır gözlem altında tutuyorum,bir türlü sebebini bulamadım.Aereus ilacı değilse ne?
Bir toz,bir polen ve zırlayan bir buzdolabı.Bunların muhakkak birbiriye ilişkisi vardır,bunu ben söylemiyorum,kelebek etkisi söylüyor!

12 Ekim 2010 Salı

iki gün iki ölüm

Bugün oldukça kalabalık bir sınıfta yoklama alıyorum.Sınıf başkanı yanıma gelip bana yardım ediyor.Herkesi tanımıyorum ama O nu..
Başkan yoklama listesinden isimleri baştan sona kontrol ederek ekrem dedi sınıfa baktı burda dedi ve altında ..."İbrahim" dedi,"Hocam bu arkadaşımız vefat etti.."
Nasıl dedim,"intihar"mış.
Onbeş yaşında bir çocuk niçin intihar eder?
Sabah babası inekleri sağarken görmüş, İbrahim iple asmış kendini..
Bir çocuk kendini niçin asar?
İbrahim en son sırada oturur,tek oturur,sessizdi.Adını biliyordum çünkü sorduğum soruları biliyordu.Parmak kaldırıp soruyu çözdüm demezdi,yanına gidince görürdüm.
O bakış.Hafif tebessümü.
En son ne zaman bilmiyorum,"hocam ,dersim boş ,sizin dersinize girebilir miyim" diye sordu."Olmaz ,idare izin vermez" dedim.Israr etti hem de çok.Şaşırdım ilk kez bu kadar konuşkandı.
İzin vermedim ya,o yüzden mi kendine astı? Yada izin verseydim ne bileyim olayların gidişatı değişir ve İbrahim intihar etmez miydi?
Ne dersen de ,iki gün önce bir öğrencim intihar etti işte.Unutulup gidecek hem de..

Müjdat da vefat ettii bir gün önce. O da öğrencimdi ama eskilerden.
Benden de uzundu,kocoman elleri ve tebessümü akıllarda kalan.
Müjdat bir trafik kazasında vefat etti.Nasıl olduğunu bile bilmiyorum.

İki ölüm ;birisi isteyerek diğeri istemeden ama ikisi de çok gençti .
Sözlerin en güzeli ile bitirelim :"O'ndan geldik ve yine O'na döneceğiz"

(TinkerBell ölüm yazısı istemişti,hiç de istmeden,sırası da değilken yazmış oldum)

10 Ekim 2010 Pazar

Kabuslarım-1

(Çocukken hatırlarım ,sabah sabah anneannem bizim eve gelir ,annem kahvaltı hazırlarken mutfak kapısında fısır fısır birşeyler konuşurlardı.Merak ederdim sabah sabah bu iki kadını hararetli hararetli konuşturan ne diye.Meğer rüyalardan konuşurlarmış.Gece gördükleri rüyaları birbirlerine anlatır, yorumlarlarmış.Ee zaman değişti.Benim rüyalarımı anlatacak çok yakınım yok ,rüyalarımı blog sayfama anlatayım,kapı komşu misali takipçilerim yorumlar belki..)
Film gibi kabuslar görüyorum ,epeydir..
Başlangıç fiminden sonra daha da bir estetik geldi rüyalarıma.Rüya içinde rüya henüz göremedim henüz ama içerik her rüya da farklı bir boyut almakta.
Mesela bu geceyi anlatayım.Bir kaç chapter'dan oluşuyor, oluşmuyor belki de içiçe geçmiş bir kaç sahne diyeyim.Evvela okurken "hayrolsun " deyin ama..
İzmirde evdeyiz.Kar yağmış .Her taraf bem beyaz.Bildiğin kar değil ama siyahlı,kurumlu falan.Sonra acaip bir rüzgar peyda oluyor,apartmanımız kıvrılıyor,dönüyor.Nasıl oluyor diyor birisi,diyorum ev yeni ya,depreme dayanıklı sistemden yapılmış,elastik falan .Neyse sahne değişiyor bu sefer köydeyiz.Köyde çokça apartman inşa etmişler.(Rüyanın en kabus tarafı da bu) Deli oluyorum,apartman dünya kadar,üstelik dar ve çirkin .Birazdan bizim mahalleye iniyorum.Bir hanımefendi arabasıyla geliyor,tanımadığım birisi,tanımadığım bir araba modeliyle,park ediyor dar sokaklarımıza.Az sonra tekrar geliyor aynı hanımefendi ,aynı araba fakat iki numara küçüğü ile.Onu da diğerinin arkasına park ediyor.Zaten dar olan sokaklarımıza.Bu sıkış tepiş olayı beni çok sıkıyor.Neyse ki uyanıyorum,rüya olduğunu anladığımda seviniyorum.
Neredeyse her gece bir kabus ortalamasıyla uyuyorum.
Benim pazar sabahı hikayem de böyle işte!

7 Ekim 2010 Perşembe

İhtiyarlar

Öğlenleri gittiğim bir lokanta var.Sulu yemekleri var çeşit ,çeşit.Herşey sıradan yani.Yemekleri dağıtan teyzeler ise çok farklı.Yaşlılar ,ihtiyarlar ve yetmişin üstünde rahat varlar.Onların ellerinden yemek alıyorum.Yavaşlar ama sakinler,dinginler,durağanlar ve huzur dolular,kibarlar .Ne kadar güzel "beyefendi" diyorlar.Süsleri yok,ne kadar tabiiler.Sadece yemek almıyorsun bir kaşık da huzur ,bir kaşık da doğallık,onlar için para vermiyorsun ama.

İhtiyar olmak ne kadar da korkutuyor beni,ölümden bile çok.Oysa,ihtiyarlık çok da fena olmasa gerek.Sokrates'tan bir hikaye ile anlatayım:Üstad bir mecliste bir gencin gençliğinden övündüğünü duyar;der ki ona ."Sen şimdi gençken bazı duygularının esiri altındasın,yaşlıyken olsa duygularını sen idare edersin.Bu kadar öfkelenmez,bu kadar acı çekmez,bu kadar sevmezsin.Daha huzurlu olursun." Daha da özgür olursun.Bunu tecrübe ile bilgelike birleştirirsen aranan insan olursun.
Ne güzeldir ihtiyarların sohbetleri,hatıraları,yaşanmışlıkları,din ve dünyayı anlatımları.
Yaşlı çok yaşlı bir anneanne ,babaanne , yüzü nur dolu,dua dolu bilge kadın..
Tok sesli dede,imanlı,akıl veren ,öğüt veren büyük..
İhtiyarlanmaya başladım ve alışmaya çalışıyorum..

4 Ekim 2010 Pazartesi

Radyo 4


Bugün radyo dinleme keyfini yaşadım.İnternetten değil ama,adam akıllı bildiğin frekanslı radyodan. Daha da ötesini yaptım ,Radyo 4 dinledim,hani hep sanat müziği ve halk müziği çalan kanal.Hoşuma giderek dinledim.Sonra eskilere gittim ,çok eskilere :

Lise 1 deyim,gurbetteyim,uzaktayım,yatılı okuldayım. O gün nöbetçiyim pansiyon yemekhanesinde. Arkadaşlarım derste iken ben aşçılara yardım ediyorum mutfakta. Aşçılar yaşlıca biraz,öyle hatırlyorum belki de ellili yaşlardalar.Bıyıklı bıyıklı amcalar.Birbirleriyle çok da konuşmuyorlar,belki de çoktandır beraber olduklarından konuşacak şeyleri de kalmamış.Ya da, yada radyo yüzünden.Radyo 4 çalıyor.Radyo mutfağın tam ortasında ,yüksekçe bir yerde yine türküler çalıyor ,şarkılar söylüyor şimdi olduğu gibi.Mutfak çalışanları pür dikkat onu dinliyorlar.Ben ise benimle kimsenin konuşmaması bir yana çalan radyoya ,türkülerine ,şarkılarına uyuz oluyorum.Nefret ediyorum bu şarkılardan,türkülerden .Nasıl dinliyorlar bunu.Yazık ya bu amcalara güncel şarkılardan heberleri yok,ne kadar eskiler,geride kalmışlar,diyorum.

Yıllar geçiyor,bir kaç yıldır belki de otuzlu yıllara girmemle beraber sanat müziğine bir ilgi başladı. Bugün geldiğim nokta ise Radyo 4.Ben de o amcalar gibi oldum.Onlar gibi dinliyorum bu radyoyu,hiç yayın akışını değiştirmeyen bu radyoyu.

Benim sorum burada işte.Ben mi geriye doğru evriliyorumm,yoksa gerçeği yeni mi keşfettim,ya da yaşlandım yahut hüzün mü istiyorum?

Hüzün demişken ,radyoda bir karadeniz türküsü çalıyor,tanıdık gibi ama tam değil çünkü sözleri biliyorum melodi başka.Sonra hatırladım .Bu rahmetli babaennemin çokça söylediği türküydü.Babaannem alzheimer olmuştu son zamanlarında ,çoğu şeyi unutmuştu ama çok az hatırladıklarından biriydi bu türkü.Çok severdim rahmetliyi ,O da beni .Bir hüzün aldı beni o vakit.
O zaman radyo dinlemek iyi bir şey yahu!